Bir gün Krishna abisi Balaram ile oynarken ağzına bir miktar toprak atar.Bunu gören abisi annesi Yashoda’ya haber verir.
Annesini Krishna’yı kolundan çeker ve toprağı yiyip yemediğini sorar.Krishna’nın ağzı çamurlu olmasına rağmen hayır cevabını verir. Ağzını açtırıp içine bakan anne çamur yerine tüm kainatı ve tüm galaksileri yediğini görür.
Krishna’nın ailesi ve arkadaşları onun ilahi tanrılığının belirsiz bir şekilde farkında
olmasına rağmen, onun çocuksu cazibesi olanları unutturur.
Yaşanan bu unutkanlık ile Krishna’nın arkadaşları, onun tanrısallığının farkında olmadan ve ondan korkmadan onunla oynamaya ve şaka yapmaya devam eder.
Bu yoga felsefesinin paradokslarından biridir: İlk olarak ilahi doğamızı
hatırlamamız gerekir ve onun içine yerleştiğimizde dünyaya bağlı kalmak için onu tekrar unutmamız gerekir. Ancak bu, ruhumuzla olan bağımızı kaybetmediğimiz eğlenceli bir unutkanlık türüdür.
Asanalar arasında bir süre kalıp pozu içselleştirmemiz için veya zor bir pozdan sonra dinlenmemiz için idealdir.
Bu masum ve alıcı poz bize yenilenme sunar, yoga pratiklerimizin dönüşümüne daha da açık oluruz.
Genellikle çocuklar en iyi öğretmenlerdir. Yoganın aslında aynı zamanda çok kolay ve çok zor olduğu söylenir. Bu basit çünkü yapmamız gereken tek şey egomuza yapışmayı bırakmak.
Ama bu da yaptığımız en zor şeylerden biri.
Hem Yoga Sutra hem de Bhagavad Gita’ya göre, yoganın nihai hedefi daha yüksek bir güce teslim olmamızda yatmaktadır. Yoga genellikle bizi egodan özgürleştiren bir uygulama olarak kabul edilir, fakat aynı zamanda bizi sevgi yoluyla İlahi Olan’a bağlar.
Balasana bunu sembolize eder…